Siyasal, tarihsel ve toplumsal aşamalardan geçerek ortaya çıkan devlet, anayasa ve yasalarla kurumsallığını sağlar, anayasa devletin toplumla olan ilişkilerini düzenler. Partili cumhurbaşkanlığı ile güçlendirilmiş parlamenter sistem arasındaki en belirgin fark, cumhurbaşkanının vakti zamanında söylediği gibi “devletin şirket gibi yönetilmesi” meselesidir. Oysa devlet anayasa, yasalar, içtihatlar ve kurumlar ile yönetilir. Partili cumhurbaşkanlığı sisteminde ise iktidar kendisini devlet olarak görmektedir, devletin tüm organlarını siyasallaştırmaktadır.
Partileşen devletteki en büyük problem anayasa ve yasaların yetki vermediği bir otoritenin görüşlerinin idari karara ve kamu gücüne dönüşmesidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz problem tam da budur: kamu gücüne dönüşen partizan kadrolar. Bu örneği daha önce cemaat/tarikat adı altında Fethullahçı Terör Örgütü yapılanması ile gördük. Bugün ise parti devleti yapılanması ile yine görmekteyiz.
BÜROKRASİDEN SİYASETE
Eskiden anayasa ve yasalar dışındaki hiçbir otoriteye ve hiyerarşiye boyun eğmeden görevini başarılı bir biçimde yerine getirmiş bürokratlara “devlet adamı” sıfatı yakıştırılırdı. Kariyerlerini başarı ile tamamlamış bu bürokratlar deneyimlerini aktarmak istedikleri zaman siyasete adım atarlardı. Bugün ise tam tersi bir süreç ile karşı karşıyayız. Önce siyasete giriliyor, milletvekili, il başkanı, ilçe başkanı olunuyor. Daha sonra ise büyükelçi, vali, rektör, genel müdür, yönetim kurulu üyesi ya da yargıç, savcı olunuyor. Bürokrasiden siyasete geçiş görüldüğü üzere bugün eskisinin tam tersi hal almıştır. Siyasetten bürokrasiye geçen kadroların varlığı, anayasada zorunlu kılınan sadakat ilkesinin belli bir siyasi zümreye, partiye ve düşünceye gösterilmesine neden olmaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse bu durum, devlet örgütlenmesine paralel bir yapı örgütlemektir ve anayasal suçtur.
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan güçler ayrılığındaki üç gücü temsil eden yasama, yürütme ve yargı arasındaki ayrımın ortadan kalkması devlet örgütlenmesini baştan aşağı siyasallaştırmaktadır; siyasallaşan devlet örgütü otoriter bir rejime kapı aralamaktadır.
DEVLET KRİZİ VE HÜKÜMET KRİZİ
Geçmişte zaman zaman yaşanan sistem sorunlarının bugünden oldukça farklı bir yapısı vardı. Çünkü parlamenter sistemde hükümet krizi ve devlet krizi farklılığı vardı. Hükümetin uygulamalarından kaynaklı siyasal sorunların sorumlusu hükümet olduğu için bu tip sorunların çözümü iktidar partisinde ve başbakanda olmaktaydı.
Devlet krizini çözmek ise devleti ve milleti temsil eden tarafsız cumhurbaşkanının sorumluğunda idi.
Geçmişte meydanları dolduran, halkın coşkulu desteğine sahip olan ve iktidara gelen pek çok parti bugün siyasi hayatımızda yer almamaktadır fakat devlet kalıcıdır. Unutulmamalıdır ki hükümetler geçici, devlet ise kalıcıdır ve aynı zamanda devlet hepimizin devletidir.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında devleti anayasa ve yasalar çerçevesinde evrensel ölçütte hukuk devleti haline getireceğiz, temel hak ve özgürlüklerin anlamını ve içeriğini derinleştirerek toplumun özlemle beklediği, yurttaşlık haklarımızın anayasa ile güvence altında olduğu hak ettiği özgürlükler Cumhuriyetini yaratacağız.
GÜRSEL EROL
CHP ELAZIĞ MİLLETVEKİLİ
Kaynak : Cumhuriyet Gazetesi